23 Kasım 2015 Pazartesi

Hevesli Çevirmen Yazısı

Başlıktan da anlayacağınız üzere ilk çevirisini teslim etmiş artık kendine çekinerek de olsa "çevirmen" diyen biri olarak yazıyorum bu yazıyı. Çok değerli ve işlerine saygı duyduğum çevirmenler bloglarında yer vermişler bu konuya.(İsimlerinde linkleri mevcut, isimlerine tıklayıp bir göz atıverin derim :) ) Bir de ben yazayım dedim. Ama önce bu işe nereden başladığımı yazayım. :) [Ufff uzun yazmışım ya :( Ama okuyun siz olur mu? :) ]



Ben hukukçuyum, bu sene okulun biteceğini umuyoruz topluca :D Hayatım boyunca avukat olmayı istedim ben. 5 yaşındayken ortalıkta "avukat olacağım ben" diye gezen bir çocuktum yani. Sonra öyle oldu böyle oldu derken bu sene tek dersten okul uzadı, hem de 2. dönem dersi. Yani ilk dönem tamamen evdeyim. Sonra bir gün kitaplardan bonus sahneleri çevirdiğimi gören arkadaşlarım "Yayınevlerine başvursana, çevirilerin güzel, ortada kötü çeviri çok en azından bir yenilik olur" dediler. Bu fikri 2 ay kafamda tarttım. Korktum, çekindim, kaybedecek bir şeyim yoktu ama o kadar korkuyordum ki. Bu alanda eğitim almadım ama lisede köklü bir İngilizce eğitimi almıştım, üstüne koyarak kendimi geliştirmeye çalışmıştım, kitapları orjinal dilde okur olmuştum, dil sınavı puanlarım da yüksekti ama hala korkuyordum. Çünkü çeviri yapmak sadece İngilizce bilmekle olan bir şey değil. İstediğiniz kadar İngilizce bilin, Türkçe'yi düzgün kullanamıyorsanız nafile. Roman diline hakim değilseniz o kitap gitmiyor. Benim gibi kitaplara aşık birinin onları tercümede kaybetmekten korkması normal değil de ne? Neyse öyle böyle her şeyi göze alıp yayınevlerine Facebook üzerinden "Çeviri yapmak istiyorum." içerikli usturuplu bir mesaj attım.(Evet, Facebook'tan yazdım. Bana çok garip gelmişti, özellikle resmi işler konusunda takıntılı olunca ama onlara ulaşmanın, mesajın "görüldü" uyarısı almasının en kolay yolu bu.) Kimi resmi hesaplarına yönlendirip CV istedi, kimi cevap dahi vermedi. Pek çok yayınevi için deneme metni çevirdim. Yani bana göre pek çok ama aslında 4-5 tane :D Velhasılı 2 yayınevi çevirimi beğendiğini benimle çalışmak istediklerini belirtti. Çığlıklar atarak zıpladım evin içinde. İnanılmaz bir şeydi çünkü bu. Sorduğum sorulara çok nazik cevap veren ve bana yol yordam gösteren Tuğçe'nin Kitaplığı blogunun sahibi Tuğçe Nida Sevin'e teşekkürler. Nasıl başvuru yapılacağını falan o anlattı çünkü. Benim "sister"ım çevirmen Esra Çetin de her sorunda yanımdaydı :) Arzu Altınanıt ise çok sağ olsun blog yazılarıyla ışık tuttu, sorularımı nazikçe cevapladı ve beni çok mutlu etti. Güneş Becerik Demirel ise blogundaki notlarıyla "yalnız değilmişim, aa tüm çevirmenler bunu yaşıyormuş" dedirtti :)

Pürüzler giderilince çeviriye başladım ve esas konumuz burada başlıyor. Çeviri yapmak zor arkadaşlar! Çok zor! Bir kitabı orjinal dilde okurken kendiniz için okuyorsunuz. Siz anladıysanız tamam. Kafanızın içinde çevirmiyorsunuz, okuyorsunuz işte sadece. Ama çeviri öyle değil. Kitap insanlara ulaşacak diye en basit kelimede bile defalarca düşünüyorsunuz, "hadi ben anladım, diğerlerine bu duygu nasıl geçecek?" diye kafa patlatıyorsunuz. Uzun cümleler sıkıyor bayıyor ama siz bunları da düzene koymak zorundasınız. Bir paragrafı tamamen robot gibi çeviremiyorsunuz, onu okunabilir kılmanız lazım, bir cümleyi devrik cümle yapınca bile her yerin havası değişiyor, çok dikkatli olmak zorundasınız. Evet, yazar yazmış ama onun dediği şey Türkçe'de aynı anlama gelmiyor ki. Onu uyarlamak da zorundasınız. Kelime avına çıkmak zorundasınız. Elinizde beş seçenek var, hangisi o cümlenin hakkını verir, diye şartları zorlamak zorundasınız. 

Ve bir de evden çalışmak var. Ben üniversitede de part-time çalıştım ama bir ofisteydim, saatim belliydi, giderdim çalışırdım sonra çıkardım. Çeviri işi öyle değil. Bir kere insanın evin içinde kendini çeviriye vermesi inanılmaz zor. Misal ben şimdi çeviri yapmak yerine bu yazıyı yazıyorum. Sürekli kalkıp "Ay şunu da yapayım, bunu da yapayım." diyorum falan. Gerçek bir disiplin gerektiriyor. İnsanlara bu durumu anlatamamıza hastayım zaten. "Tüm gün evdesin ne olacak ki?" diyorlar. Çevirinin son günlerindeki o sıkışıklık hiçbir şeyde yok zaten. Sabahlamalar, kahve içip durmalar, endişeler, gerilimler. Valla ben iki çeviride bu hale geldim sonum ne olur çok merak ediyorum :D

Bazı günler insanın canı çeviri yapmak istemiyor mesela. İstemiyorsun sadece ekrana bakıp duruyorsun, ne kelimeler geliyor aklına ne başka bir şey. O gün yayıyorsun ama ertesi günlerde iş yükün artıyor zorlanıyorsun. O kadar zor ki. 

Ben çevirisini yaptığım ilk kitabı çok sevdim. Çevirmesi de zevkli oldu haliyle. Ama hep öyle olmuyormuş ne yazık ki. Bir de bu tip bir sıkıntı var. 

Bazı kitapların orjinalinin anlatımı kötü arkadaşlar. Valla kötü. Okuyorsun ama ne demek istediğini anlamıyorsun. Ben bir kitabın sadece çeviriyle yüceldiğini görmüş insanım. Çok satıyor denen kitabı çevirttiriyorlar ama onu olduğu gibi çevirseler kimse okumaz. Mesela Gri'nin Elli Tonu. Orjinal dilde okuyan herkes kelime tekrarlarından şikayetçiyken Türkçesi bence akıcı bir dildeydi. Bunun adı çevirmen başarısıdır! İngilizce'de her kelime tekrar ederken Türkçe'de varyasyon katılarak okunur hale getirilmiş. Yani demem o ki çeviri kötü olduğu zaman kitabı nasıl mahvediyorsa, iyi olduğu zaman da o kadar parlatır. Ben çeviri kötüydü demeden önce orjinaline bir göz atarım, her suçu çevirmene atıp iyi şeyde "Ama yazar güzel yazmış" demek olmuyor. Geçenlerde bir arkadaşım benim çok beğendiğim bir kitap hakkında "bu kitap beni çok yordu, sayfanın sonuna geldiğimde sıkıldığımı hissettim ama konu çok akıcıydı devam ettim" dedi. Halbuki ben orjinal dilde okuyup bayılmıştım. Sonra kitaba baktım resmen çeviride kaybolmuş. O espriler, o akıcılık hep yalan olmuş. Bu çok üzücü. Bir de bazı kitapların orjinalinde bakmadan kötü çeviri diyebiliriz o da bir gerçek. Geçen bir kitapta "x, y ile z'nin kızıdır." demiş. Roman dilinde böyle bir cümle olur mu? Şaka mısın sen dedim resmen.

Ve çevirmenliğin en bomba sorunu: ücret! Çevirmen bloglarında öyle kötü şeyler okudum ki, inanın çok gerildim. Benim gibi yayıneviyle farklı şehirdeyseniz iş daha zor. Siz konuştuğunuz kişiyi görmüyorsunuz bilmiyorsunuz. Evet sözleşmeyle çalışıyorsunuz -öyle yapın mutlaka- ama bir risk her zaman var. Çok şükür ben ilk çevirimde bu konuda pek sorun yaşamadım. Dilerim ilerde de yaşamam. Ama inanın o gerilim çok zor. Özellikle de sektörde yeniyken ve insanlar sürekli "Ay ya paranı vermezlerseeee" deyip dururken.

Göz ağrılarını, bel ağrılarını, kafa yorgunluğunu, bazen eline tek bir kitap alıp okuyamamayı söylemiyorum bile. Her işin zorluğu var elbette ama günü bilgisayara bakarak geçirmek inanılmaz zor. Elektrik kesintisi veya benim durumumda bilgisayarın bozulması tipi aksilikleri saymıyorum. 

Velhasılı arkadaşlar çeviri kolay bir iş değil, yaptığınız çevirinin emeğiniz görmezden gelinerek sizin adınız dahi anılmadan yorumlanması da hoş değil. Türkiye'nin önde gelen kitap siteleri dahi bazen künyede bu ayrıntıya dikkat etmiyorlar. Siz siz olun bir kitap için bunca emek harcamış kişiye mini minnacık bir teşekkürü çok görmeyin. Elbette o kitapta emeği geçen editöre ve yayınevine de. Bir kitabın çıkması inanılmaz zorlu bir süreç, tüm taraflar için, ama bir beğeni notu ya da minik bir teşekkür her şeye bedelmiş. Yani öyle diyorlar sonuçta benim çevirim daha yayınlanmadı, ben bilmiyorum :D Yayınlanınca ben de yazarım bir şeyler :D


Ve beni bu süreçte yalnız bırakmayan arkadaşlarım ben sizi isim isim anacağım bebekler, kitap çıkınca :D :*

Sağlıcakla kalın :* Şu noktaya kadar sabırala geldiğiniz için on yüz bin milyon teşekkürler :*



11 yorum:

  1. Benim yetenekli sistersım sen hukukçuluğu'da ,çevirmenliği' de yazmak istersen yazarlığı'da en güzel şekilde yaparsın çok donanımlı yetiştiriyorsun kendini hayata karşı sen ve senin gibi kızlarımızla gurur duyuyorum iyi ki tanımışım seni , başarılar yolun açık olsun ve yolunun üzerinde hep biz sistersların olalım :) ve yazın gerçekten uzundu hikaye okur gibi okudum :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiiim, inan ben de seni tanıdığıma çok memnunum :) Ah bir de kısa yazabilsem :D

      Sil
  2. Kulübe hoş geldin. :D Tebrikler :D

    YanıtlaSil
  3. Ne demek canım benim her zaman :*
    Daha niceleri olsun inşallah :) Tüm zorluklarına ve stresine rağmen harika bir iş.. Sen de hoş geldin aramıza :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Bak gecenin 1'i ama ben mesaide :D

      Sil
  4. Tebrikler gökçe çevirdiğin kitabı okumayı sabırsızlıkla bekliyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Berfincim, inşallah okur ve beğenirsin :)

      Sil
  5. Allah'ım... Yazını okurken bir an "Ben mi yazdım acaba?" diye düşündüm. Birbirine yabancı iki insanın ancak bu kadar birbirine benzer bir hikayesi olur.

    Ben de hukuk öğrencisiyim (şu an 3. sınıf, ilk çevirimi yaptığım zaman 2. sınıf), ben de sadece lisede aldığım İngilizce eğitimi ve kendi okuma/çevirmeye çalışma çabalarımla buraya kadar gelebildim, ben de aynı şekilde bilgi topladım, ben de aynı şekilde başvuru yaptım, bana da bu işte bir şans veren ve hayatımın sonuna kadar ona minnettar kalacağım Tuğçe abla oldu (ayrıca kendisi şu an editörüm :D) ve yazdığın diğer şeyler de aynen benim için de geçerli.

    Şu an kader ortağımı falan bulmuşum gibi hissediyorum kendimi :D

    YanıtlaSil
  6. Sana diyorum bak, paralel evren meselesi gerçek olabilir, biz birbirimizin yansıması olabiliriz. Sistemleri kontrol ettirelim :D

    YanıtlaSil
  7. Merhaba blogunuzu daha yeni keşfettim. Ve benimde sizin gibi birine ihtiyacım var. Kısaca konuya şöyle değinmek istiyorum. Bir kitap yazıyorum. Mizahı tarzda ve kitabımı daha yayınlamadım ama kısmetse şu bir ay içinde yayınlayacağım. Arkadaşlarıma göre çok çabuk yayınevlerinden teklif alırmış. Hayırlısı tabi ama ben nasıl desem... Kitabım ingilizce olarak çevrilip yabancı ülkelerde satılmasını istiyorum. Büyük bir hayal olduğunu biliyorum ama şansımı denemek istiyorum. Eğer bana yardım edecek zamanınız ve isteğiniz varsa lütfen bana geri dönün. Eğer kurgumu beğenmez ve zor bulursanız sizi bir daha rahatsız etmem. Şimdiden teşekkürler. :)

    YanıtlaSil